Aynalıkavak Yazıları / Fahri Tuna
Mustafa İsen'in hayat öyküsü, aslında "bir başarı öyküsü"dür; - o devrin şartları gereği -; Kandıra Nalköy'den başlayan, Kaynarca, Ferizli, Adapazarı, Çorum, Erzurum, İstanbul, Erzurum, Gazi, Çankaya'yı içine alan tam bir başarı öyküsü. Çalışkanlığın, sabrın, metanetin, tevekkülün, planlamanın öyküsü.
Sakarya nehrinin kıyısından Çankaya'ya; yâni 24 metre rakımdan 874 metre rakıma yükselişin öyküsü.
Siyasete bulaşmadan da bulanmadan da zirveye çıkılacağının ve zirvede kalınacağının öyküsü.
"Doğru" yerde, "doğru" zamanda ve "doğru" olayda bulunulursa hep "doğru sonuçlara ulaşılacağının öyküsü.
-sehven veya değil – "unutulmaların unutulmaz başarılara" neden olabileceğinin öyküsü.
BAŞLANGIÇ ŞUMNU SARIKOVANLIKTAN
Öykümüz eski ve köklü bir kasabadan, öz be öz bizim, öz be öz Türk Şumnu'dan – bugün Bulgaristan'ın kuzey batısındaki Şumen vilayeti- başlıyor. O Şumnu ki Adapazarı'na ve Türkiye'ye Sezgin Burak gibi bir çizeri, İbrahim Zaman gibi bir fotoğraf sanatçısını, İbrahim Erdinç Şumnu ve Cüneyd Suavi gibi iki değerli kardeş yazar/kültür adamlarını katmış.
Aile yaklaşık beş asır önce Manisa'dan Şumnu'nun Sarıkovanlık köyüne yerleşen bir Türkmen/Yörük ailesi. Türklükle Müslümanlığı "birleştirmiş", "bir" saymış, "bir" bilmiş, "bir" görmüş bir aile; bütün Sarıkovanlıklılar, bütün Şumnulular, bütün Rumelililer gibi. Huzur ve bereket içinde günler ayları, ayla yılları, yıllar asırları kovalayıp giderken; bir gün gelmiş Rumeli "düşmüş" resmen, "çıkmış" Osmanlı'nın elinden; kan gölüne çevirmiş eli silahlı çeteler Rumeli'deki tüm Müslüman köylerini.
Yüz binlercesi gibi Şumnu'nun Sarıkovanlık ve Çamurna köyleri halkı da alabildiğini alıp, kurtarabildiğini kurtarıp "Yüce Allah'tan huzur ve esenlik" dileyip "Bismillah" demişler ve yola koyulmuşlar: İstikamet Anadolu...
AİLE 93 HARBİNDEN SONRA 1882'DE SAKARYA'YA GÖÇÜYOR
Meşhur 93 Harbi yâni 1877-78 Osmanlı – Rus Harbi sonrası. Balkanlar paramparça. Balkanlardan Anadolu'ya göç başlamıştır. Beş asır Rumeli'nin "yerlisi" olanlar artık "muhacir"dirler; yani "hicret eden", "göç eden"dirler.
Kaderleri onları önce İstanbul'a, oradan Kocaeli İli Kandıra ilçesi Şeyhler Nahiyesi (bugünün Kaynarca ilçesi) Kızılcaali divanının bitişiğindeki bir araziye sevk eder. Sarıkovanlık ve Çamurna göçmenlerine devlet yer gösterip "buyurun, buraya köy kurun, bu araziler de sizin, işleyin" der. 135 haneli yeni köyün adı artık bölgenin adı olan Nalbantoğlu'na nazire "Nalköy"dür.Köyün kurucu temel ailelerinden birisi de "Koca Osmanlar"dır; Koca Osmanlar Şumnu'nun da bilinen tanınan sevilen ailelerindendir zaten.
Koca Osmanların oğullarından birisi de 1929 doğumlu Rahmi'dir. Koca Osmanlar 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu sonrasında İsen soyadını alacaklardır. Gün gelir Rahmi İsen büyür, Şumnu Çamurna'dan Nalköye yerleşmiş bir aileden evlenir.
MUSTAFA İSEN 1953 NALKÖY DOĞUMLU
Koca Osmanların Rahmi (İsen) 1952 yılında aynı köyden Hüseyin Arslan'ın kızı Fatma ile evlenir; bu evlilikten üçü kız dördü erkek yedi çocukları doğar: -sırasıyla- Mustafa, Meryem, Zeynep, Hüseyin, Adem, Vildan, Kerim.
İlk çocukları Mustafa 1953 yılında doğar; Adapazarı'nın vilayet olmasına şöyle böyle daha bir yıl vardır ve köy Kandıra üzerinden Kocaeli'ye bağlıdır; günün şartları gereği doğumu Şeyhler (Kaynarca) Nahiyesi, Kandıra Kazası Kocaeli vilayetine kaydedilir. 1954'te Sakarya vilayet 1959'da Şeyhler Kaynarca adıyla kaza olacaktır, 1966'da Kaynarca Sakarya'ya bağlanacak Mustafa İsen'in kaydı da Sakarya'ya nakledilecektir. 1988'de Ferizli'nin "ilçe" olması üzerine Nalköy de Ferizli'ye bağlanacak; Mustafa İsen, Sakarya ili Ferizli ilçesi Nalköy doğumlu hâle gelecektir.
Küçük Mustafa zeki mi zekidir, daha ilkokula başlamadan Kur'anı öğrenir, okumayı da az çok söker. Nalköy İlkokulu'nun Çankırılı öğretmeni Mehmet Özbek küçük Mustafa'nın ilkokul öğretmeni olur. Küçük Mustafa'yı beş yıl da Mehmet Özbek okutur. Zira Mustafa da Mehmet Hocasından, Mehmet Hoca da "bu zeki ve acar Mustafa"dan çok memnundurlar. Bütün derslerin pekiyi olduğunu söylemeye gerek var mıdır? Örnek gösterilen parmakla gösterilen bir öğrencisidir okulun.
ORTA-LİSE: ÖNCE ADAPAZARI, SONRA ÇORUM
1965 Eylülünde Adapazarı İmam-Hatip lisesi'nin orta kısmına başlar Mustafa İsen. İki yıl okur orada. İlk iki sene yine başarılıdır. Hatta 1967 yazında Adapazarı depremine burada yakalanır. Bir müddet anneannesinin yanında Karakamış'ta kalır, okula oradan gelir gider Naim Çelikel ile birlikte. Kadere bakın ki, bu tarihten on sene sonra Edirneli bir ilkokul öğretmeni Reyhan Hanımıntayini Karakamış'a çıkacak, aynı evde kiracı olarak oturacak, o sırada anneannesini ziyarete gelen evin torunu Mustafa ile tanışacak, bu tanışıklık bir süre sonra da 1975'te "nikâh"la neticelenecektir..
Orta ikinci sınıftayken "leyli meccani/yatılılık" sınavına girecekler; Adapazarı İmam-Hatip Lisesi3-C sınıfının üç öğrencisi Nihat Seymen, Recep Denizve Mustafa İsen Çorum İmam-Hatip Lisesi'nin "parasız yatılı" bölümünü kazanıp, üçüncü sınıfta Çorum'a nakledileceklerdir. Böylece Mustafa İsen'in dört yıllık "Çorum Günleri" başlayacaktır. Ve tabii yine başarılı bir öğrenci olarak.
O zaman bir uygulama vardır; not ortalaması 10 üzerinden 8.5 ve üzeri olanlar, son sınıfı okumadan eğer sınavları başarırlarsa mezun olmaktadırlar. M. İsen ile Nihat Seymen "zoru" başarırlar ve 1971 Haziranında mezun olurlar. Sınıf, sıra ve koğuş arkadaşı Nihat Seymen, Mustafa İsen'in Çorum Günlerini "Edebiyata ilgisi büyüktü, pek dersle ilgilenmez, hep tarihi romanlar okurdu" diye hatırlayacaktır.
ON BEŞ YIL SÜREN ERZURUM YILLARI DOKTORA İLE TAMAMLANIR
"Edebiyata" gönül veren İsen, 1971 Ekiminde Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazanır. Yedi çocuklu çiftçi bir babanın üniversitede okuyan oğlu Mustafa için hayat hiç de kolay değildir; dört yıl üniversiteyi bir kısmını çalışarak bir kısmını da devlet burslusu olarak tamamlar. . Prof.Dr.Orhan Okay, Prof.Dr. Haluk İpekten, Prof.Dr. Kaya Bilgegil hep hocalarıdır ve Mustafa İsen'de "akademisyen"lik kumaşını görmekte ve asistan olmasını istemektedirler. Mustafa İsen'in akademisyen olmasında katkıda bulunan bir kişi daha vardır; "ağabey" dediği, şimdinin İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay.
1975 yazında fakülteden mezun olur İsen, tayini İstanbul Çatalca Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni olarak çıkar. Bu arada anneannesinin evinde kiracı olarak oturan Edirneli Reyhan Hanımla evlenir. Köyde düğün İstanbul'da nikah yapılır. Bir yıllık öğretmenlikten sonra askerlik vazifesini yapmak üzere yedek subaylık kurası çeker. "Kura Erzurum'a çıkar mı acaba" diye düşünür ve 1976 sonlarında kura Erzurum'a çıkar. Böylece ikinci kez Erzurum yılları başlar. Jandarma komando yedek subayı olarak günleri Erzurum Atatürk Üniversitesi Kampusunda geçer; hocaları "akademik kariyer" için tekrar tekrar rica ederler; o da – eşinin de onayını alarak – terhis sonrası "asistanlığa" başlar. Yüksek lisansını ve doktorasını Erzurum'da tamamlanır. Bu dönem on yıl sürecek ve Ankara ile sonlanacaktır.
MUTLU BİR EVLİLİK: ESRA, TUBA, MURAT...
Sınıf öğretmeni Reyhan Hanımla 1975'de evlenirler. Evlendiklerinde Reyhan hanım İstanbul Avcılar Filizköy'de sınıf öğretmenidir, Mustafa beyin askerlik, yüksek lisans ve doktora yıllarındaErzurum'da öğretmenliğini sürdürür; daha sonra Ankara'da da sınıf öğretmenliği yapar; bir süre sonra da emekli olur. Reyhan hanım, sabırlı titiz ve çalışkan bir Türk öğretmenidir. Otuz beş yılını deviren bu mutlu evlilikten Ayşe Esra Kireççi (iletişim fakültesi mezunu, hâlen Başbakanlıkta çalışmakta, Bilkent Ü. Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Mehmet Akif Kireççi ile evli), Yrd. Doç.Dr. Tuba Işınsu Durmuş (Edebiyat Fakültesi mezunu, TOBB Ü. Öğretim Üyesi, Yrd.Doç.Dr. Mustafa Durmuş'la evli) ve Mehmet Murat İsen (Hukuk Fakültesi mezunu, İstanbul'da serbest avukat olarak çalışıyor) üç çocukları olur.
BAKAN MÜŞAVİRLİĞİ, AİLE ARAŞTIRMA KURUMU,
DEKANLIK
Günler aylar yıllar birbirini kovalarken 20 Ekim 1987 Genel Seçimleri yapılır. 2. Özal Dönemi başlar ve Hasan Celal Güzel Milli Eğitim Bakanı olur. Sn. Güzel'in Türkiye'nin dört bir yanından bulunup yarınlara iyi bürokrat / devlet adamıyetiştirecek " Genç Yetenekler Projesi" hayata geçer. Aralarında Prof.Dr. Nabi Avcı ve Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu'nun da bulunduğu "genç yetenekler" listesinde Mustafa İsen de vardır, henüz otuz üçündedir. Böylece İsen'in Ankaralı yılları başlar. Milli Eğitim Bakanlığında "bakan müşaviri",Aile Araştırma Kurumu'nda "Daire Başkanı" olarak bürokratlık günleri devam eder. Yaklaşık iki yıl sürecek bu dönemde "akademiysen" kimliğine "bürokrasi" tecrübesi de eklenecektir. Milli Eğitim'den sonra Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Türk Edebiyatı Öğretim Üyesi olarak göreve başlar. Yıl 1992. 1994'te de Profesör olur, ardından aynı fakülteye dekan. 2000 yılında Gazi Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanıyken kırk yedi yaşındayken emekli olur, ardından Başkent Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kurar, bölüm başkanı olarak. Bu dönem Kültür Bakanlığı müsteşarı olduğu 2002 yılı Aralık ayına kadar devam edecektir.
DÖRT BUÇUK YILLIK KÜLTÜR BAKANLIĞI MÜSTEŞARI
6 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde AK Parti siler süpürür ve kahir ekseriyetle mecliste çoğunluğu sağlar. Başbakan Abdullah Gül, Kültür Bakanı da Doç.Dr. Hüseyin Çelik'tir. Hüseyin Bey, dostu/ağabeyi Prof.Dr. Mustafa İsen'in entelektüel kimliğini ve bürokratik geçmişini iyi bilmekte, değerlendirmek istemektedir. 2002 yılı Aralık ayı sonlarında "Kültür Bakanlığı Müsteşarı" olarak ataması yapılır. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı birleşecek ve Mustafa İsen yaklaşıkdört buçuk yıl müsteşarlığını başarıyla sürdürecektir.Bu süre içinde dört bakanla, Hüseyin Çelik, Erkan Mumcu, Atilla Koç ve Ertuğrul Günay'la "ikinci adam" yani"müsteşar" olarak çalışma imkanı bulur. Bu dönemde Türkiye'nin yurt içi ve dışında yüzünü ağartan yüzlerce proje/uygulamaya imza atar. Ta ki 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri aday adaylığına kadar... Ak Parti'den memleketi Sakarya'dan "aday adaylığı" başvurusu yapacak, "kesin" gözüyle bakılan adaylığı, "dosyası masada unutuldu" açıklamasıyla neticelenecek, böylece "siyasi hayatı" başlamadan sona erecektir.
UNUTULUŞUN GETİRDİĞİ GENEL SEKRETERLİK
2007 Genel Seçimlerinin ardından yeni milletvekilleri yemin ederler, hükümet kurulur. TBMM'yi yeni bir görev beklemektedir: Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni cumhurbaşkanını seçmek. TBMM 28 Ağustos 2007 tarihli oturumunda Abdullah Gül'ü 339 oyla 11. Cumhurbaşkanı seçer. Yeni cumhurbaşkanına yeni bir genel sekreter aranır: Bir grup aday arasından "edebiyat profesörlüğü, entelektüelliği, vizyonu, bürokratik devlet tecrübesi" gibi etkenler nedeniyle Mustafa İsen'e karar verilir; Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen, bir açılış için Urfa'dadır, telefon edilir, ertesi gün Sn. Gül'le görüşmek üzere Çankaya'ya davet edilir. Görüşme sonrasında da 07 Eylül 2007 tarihinde de "Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri" görevine başlar. Tarafsız çevreler"iyi ki unutulmuş, her şerden bir hayır doğarmış,şimdi oldukça etkin düzeyde bir göreve geldi" değerlendir-mesini yapacaklardır.
AKSAKALLILAR MECLİSİ TÜRKİYE TEMSİLCİSİ
İsen bir takım tevafukların da katkısıyla 1981 yılında Belgrad Üniversitesi'ne öğretim üyesi olarak gider. Ve bu görevi sayesinde bütün Balkanları yakinen anıma imkanı bulur. Bu konuda Balkan Gezi Rehberi de dahil kitaplar yazar, bir çok dostunu Balkanlara yönlendirir. Sonra da bu alakayı bütün Türk Dünyasında teşmil eder. Bu anlamda 1990'lardan itibaren Ahmet Yesevi Üniversitesi'yle yakından ilgilenir, 2003 yılından bu yana söz konusu üniversitenin mütevelli heyeti üyesidir. 2010 yılı içinde de Türkçe Konuşan Ülkerler Konseyinin Aksakallılar Meclisinde Türkiye temsilcisidir. Diğer yandan 2009'dan itibaren YÖK üyesidir de.
MARKA ŞEHİR DE SAPANCA ŞİİR AKŞAMLARI DA ONUN ESERİ
Şöyle bir soru akla gelebilir: 58 yıllık ömründe başta Balkanlar ve Türk dünyası olmak üzere, uluslar arası ve ulusal bir çok organizasyon, kongre, sempozyum ve benzerlerine imza atan Mustafa İsen, acaba kendi şehri Sakarya'ya ne vermiştir? Konuyu iyi bilenlerden birisi de bu satırların yazarıdır: Başta on yıldır devam eden Uluslar arası Sapanca Şiir Akşamlarının ve Marka Şehir Sakarya'nın kurucusu, takipçisi, geliştiricisi, ön açanı hep o olmuştur... Bugün Acarlar Longozu tüm ülkede tanınıyorsa, Taraklı restorasyon yönünden belli bir noktaya gelmişse, bazı ilçelerde hayırseverler Anadolu liseleri yaptırmışlarsa;hep onun destek, gayret ve yönlendirmeleriyle olmuştur. 1983 yılında temeli atılan ve tamamlanması yılan hikâyesine dönen AFA Kültür Merkezi'ni tamamlayan da o olmuştur. İrili ufaklı onlarca hizmetini burada yazmıyorum.
"ÇALIŞKAN, SABIRLI, PLANLI BİRİDİR."
Kardeşi Hüseyin İsen'e ağabeyi Mustafa İsen'in karakter çizgilerini soruyorum: (1) "Çalışkan, sabırlı, planlıdır. Herkesle iyi geçinir, iyi ilişkiler kurar, bir çok kişinin ilişki kurmakta ve sürdürmekte zorluk çektiği kişilerle o gayet rahat anlaşır onlarla başarılı işlere imza atar. Yapmak istediği işleri planlar, adım adım ulaşır, acele etmez zamanını bekler. Hırslı değildir, bürokraside illa şuraya buraya geleyim hırsı hiç olmamıştır. Asıl mesleğini akademisyenlik görür. Hâlâ "benim en rahat ettiğim yer sınıftır" der. Ailenin her zaman toparlayıcısıdır. Başta annemiz-babamız olmak üzere altı kardeşinin her sıkıntısıyla yakinen ilgilenir. O kadar yoğunluğuna rağmen yeğenlerinin okul kayıtlarını bile yakından takip eder. Eğitimin önemini her zaman tekrarlar ve bütün yeğenlerinin okuması için elinden gelen her türlü yönlendirmeyi – tüm yoğunluğuna rağmen – yapar.
"İKMALE KALMIŞTIM, AĞBİMİN DİSİPLİN VE KARARLILIĞIYLA GEÇTİM"
Kardeşi Hüseyin İsen'den ağabeyinin karakterini anlatacak bir anekdot anlatmasını rica ediyorum: "1974 senesi yazı. Söğütlü Ortaokulu 1.sınıfta matematikten tek dersten ikmale kalmıştım, yaz. Köydeyiz, fındık topluyoruz. Ağbim o zaman Erzurum'da üniversite öğrencisi, o da fındık topluyor: Ağbim bana bir program yaptı. Annem programı disiplinle uyguluyor: Herkesten sabah bir saat erken kalkıyorum, bir saat matematik çalışıyorum, öğle tatilinde herkes bir saat dinlenirken ben gene ders çalışıyorum. Ağbimin yaptığı sıkı programa bir hafta dayanabildim, bir sabah kalkmadım, öğlende de gittim herkes gibi yattım. Ağbim "sen ne yapıyorsun?" dedi, "Ben okumayacağım" dedim. Çok kızgın bir şekilde "Sınıfı geçmeden bırakamazsın, kalk, çalış, sınıfı geç, öyle karar ver" dedi. Ağbim sert çıkışınca tekrar çalışmaya karar verdim, çalıştım, geçtim ve sırasıyla orta, lise, üniversiteyi bitirdim. Ağbim bu olayda disiplin ve kararlılığını bir kere daha göstermiş oldu."
Yorum yazarak Medyabar Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Medyabar hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Medyabar editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Medyabar değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Medyabar Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Medyabar hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Medyabar editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Medyabar değil haberi geçen ajanstır.